"Boşluklarımı mana ile doldurdum, irinlerimi akıttım, hasetlerimi fırlatıp attım."
Böyle gidiyor cümle...
İlk bakışta etkileyici ve samimi bir hayat muhasebesi gibi...
Sonra cümle uzadıkça, "içgörü kaybı" dikkat çekici oluyor.
Kendi kendini pohpohlamalar zirve yapıyor.
İçine günün modasına uygun olarak birkaç tasavvufi terim ekleniyor, "kişisel gelişim" ekolüne ait bir iki slogan serpiştiriliyor.
Cümle bir paragraf boyutuna ulaştığında İnstagram'daki hanımefendinin "hatalarını affetmiş, yaralarını üfleyerek iyileştirmiş ve varlığının merkezinde sevgiyi bulmuş" biri olduğunu öğreniyoruz. Meğerse "tekamülünü tamamlamış"mış...
Sosyal medya ciddi bir hezeyan kültürüne kapı açıyor.
Narsisizm fena halde körükleniyor.
Yukarıda verdiğim örnek binlerce benzerinden sadece biri...
Bir süre "Ne önemi var, kendi aralarında takipleşip birbirlerini oyalıyorlar" deyip üzerinde durmadım bunların.
Sonra baktım...
Takipçi sayıları yüzbinleri aşıyor.
Bu derme çatma sözlerde hikmet aranıyor, bulduğunu sananlar çoğalıyor.
Gençler konuşmalarında taklit ediyor.
Eskiden kimse kendisine "ben iyi biriyim, olgunum, şahaneyim" falan demezdi, diyemezdi. Ayıp sayılırdı. Fakat daha önemlisi, bu değerler başkaları test edip onayladığında anlamlıydılar.
Nasıl oldu da, kendinden menkul sözler doğru kabul edilmeye başlandı? *** Olay şu...
Kendimizi sevecektik.
Tutkuyla bağlandık kendimize, gözümüz başkalarını görmez oldu. (Bu işin arkasında sevilecek biri olduğumuza dair derin bir kuşku yatar ya, neyse!)
Kendimizi bilecektik...
Zor geldi. Onun yerine kendimizin reklamına metin yazmakla idare ediyoruz.
Geçmişten kalan yaralarımızı saracaktık...
Yaralarımızı sahne kostümüne çevirdik, görmeyen kalmadı.
Böyle olmaz!
Buna "mana" denmez!