Hava sıcak!
Çay bahçesinde oturanlar ellerine geçirdikleri ne varsa yelpaze olarak kullanıyorlar.
Yan tarafımdaki masada oturan ellili yaşlardaki adamın umurunda değil sıcak.
Önce bir kitaba bakıyor, sonra az evvel garsonun bıraktığı kâğıda sayılar çiziktiriyor.Toplamalar, çıkarmalar, bölmeler.
Derken adam uzakta arkadaşlarıyla oturan eşine sesleniyor: "Nihal, bak yeni bir yöntem buldum! Doğum tarihinden kalkarak geleceğini ortaya çıkartıyor."
Hanımlar masası birden karışıyor.
Baştan aşağı orta sınıflara özgü bir heyecan ve merak dalgası sarıyor hepsini.
Nasıl? Nasıl yani?
Neden sonra aralarından biri kıkırdayarak "aman uzatmayın, kahve söyleyin, falınıza bakalım" diyor.
İçimden "falda borçlarınızın ölünceye kadar süreceği de çıkacak mı?" diye geçiriyorum; "hayatınızı şimdi nasıl mahvediyorsanız, gelecekte de öyle tamamlayacağınızı birbirinize itiraf edecek misiniz?"
Tabii o lanet olası kehanet numaraları, fallar, gizemler hiç bu konulara girmezler.
Oysa hemen, şu andan itibaren farklı şeyler yapmazsanız, gelecek bu!
İslam'ın "gaybı bilme" ve gelecekten haber verme konusuna kapıları kesinkes kapatması derin bir anlama sahiptir.
Fakat bu yasak her şeyden önce şu yalın gerçeğe dayanır: İnsan bilip öğrendiklerini bir kenara atamaz ve eylemlerinin sorumluluğundan kaçamaz.
İyilik ve doğruluk "bugün"ün ödevleridir.
Ama bir düşünün...
Modern insan tıkır tıkır işleyen fakat berbat bir hayat sürüyor.
Bir yandan da...
Otomatiğe bağlanmış bu hayattan belirsizliğin sürprizlerine doğru açılmak istiyor.
Eh, sonunda "gelecek" düşüncesi gitgide bir piyango çekilişine dönüşüyor.
Heyecan, "piyango bize vurur mu acaba?" heyecanı.
Bana da mutluluk, iyilik, refah, aşk, meşk...
Özgürlük, huzur, gerçekleşen bazı hayaller ya da...
Hepsine piyango gibi bakılıp soruluyor: Bize de çıkar mı ha? Çıkar mı?