Facebook biraz kolayca ipin ucunu kaçırıyor, çoktandır
ilgilenmiyorum.
İnsanın sevdiklerinin dar kafalılığı ve bitmez tükenmez kibiriyle
sürekli yüzleşmek zorunda kalması hoş olmuyor
Ama ne yalan söyleyeyim...
Twitter'da kurtların dökülmesini cidden sevmeye başladım.
Instagram'da hayallerle hayatların tatlı karışımını çok "insanca"
buluyorum.
İtirazlarım yok mu var?
Çok çabuk gaza gelme, vesaire...
Ağzı zaten bozuk olanlara da kızacak halim yok, orası da gündelik
hayat gibi işte! Ancak durmadan edepten söz eden kesimlerin
durmadan etrafa küfür yağdırmasına, belaltı operasyonlar
çekmelerine ara ara kızıyorum.
Peki lafı nereye getireceğim?
***
Şuraya...
Sözünü, derdini, itirazını sadece sosyal medyada dile getirmekten
başka çaresi olmayanlarla bizim gibiler arasında bir fark var.
Onların tek çareleri sosyal medya.
Oysa ben şanslıyım; buradayım.
Hem de haftada altı gün...
Canımın istediğini ve elbette ara ara siyaseti de yazıyorum.
Biliyorsunuz...
Eğer "Bize Müsaade"yi yaptığımız kanal geçen yılın sonunda programa
son vermeseydi (ki elbette kendi bilecekleri iştir) ve daha sonra
ekranlardan uzak kalmayı tercih etmeseydim, bunlara bir de
televizyonda aklıma estiği gibi konuştuğumu eklemem
gerekecekti.
Dolayısıyla...
Beni sosyal medyada örtülü biçimde oraya buraya laf çakan, birtakım
operasyonlara destek çıkan biri gibi sunmak isteyen uyanıklara
gülüp geçiyorum.
Bunu bilin istedim.
***
Bugüne kadar iktidar neyi doğru yaptıysa alnından öptüm, destek
çıktım.
Bundan sonra da öyle olacak.
Ama mesela dokunulmazlıklar konusunda batağa saplanmanın eşiğine
gelindiğini söylememe neden bozulunur?
Anayasa konusunda Başkanlık noktasının perdelendiği izlenimine
katıldığımı ve bunu hiç sevmediğimi söylememden...
Bizi uçuk Twitter fenomeni paralellerle oyalayan dünyanın küresel
güçlerinin üzerimize büyük "paralel yapı"yı sürdüğünü ifade
etmemden neden rahatsız olunur?
Bunları anlamam; anlamayacağım.