Mesele FETÖ'yse...
Mesele bu örgütü şeytani biçimde kurgulayıp maşa olarak kullanan "küreselci çete"nin Türkiye'ye saldırısıysa...
İnsan haklı olarak artık her şey alabildiğine açık olsun; saldırının bütün ayakları ve yardakçıları isim isim bilinsin istiyor.
Şükür ki, çok şey kafamıza dank etti.
Ama henüz bulanık sulardan berraklık aşamasına geçemedik.
O yüzden bazen imalar ve işaretlerle konuşmak zorunda kalıyoruz.
Bu hal üzücü mü? Elbette.
Düşünün...
15 Temmuz'dan bu yana dokuz ay geçti.
Hangimiz darbe girişimi davalarının geç kaldığı hissini taşımıyoruz?
Üstelik toplum sürekli yeni 15 Temmuzlar ve farklı saldırı ihtimallerinin tehdidi altında tutuluyor.
***
Gelelim bulanıklık ortamına katkı yapan kendi hatalarımıza...
Basına yeni yansıdı, dün okumuşsunuzdur. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada bir örgüt üyesinin ifadesine göre FETÖ elebaşısı "Adil Öksüz için gerekirse elli hâkimi yakarım" demiş.
Şimdi söyleyin bana...
Tek bir adamı için elli hâkim harcayacak bir "sapkın yapı" emellerine ulaşmak için acaba gücüne, parasına, markasına, makamına, mevkiine bakmadan daha kimleri bozuk para gibi kullanıp harcıyordur?
FETÖ'yü ve ilişkiler ağını değerlendirirken "A o mu, imkansız!"; "yok artık" falan demeyi bırakın artık!
15 Temmuz şehitlerini aklınıza getirin ve bu gevşek akıl yürütmeleri terk edin.
***
FETÖ'nün arkasında küresel güçler, büyük devletler ve istihbarat örgütleri var.
Bunun tartışması yok!
Peki FETÖ'nün arkasında oligarşik sermayenin bir kısmının da olduğu söylendiğinde niye işitmezden geliniyor?
Türkiye'ye global bir saldırı olduğundan emin olanlar global firmaları ve para ağlarını neden tartışma dışında tutuyorlar?
"15 Temmuz'dan önce alelacele yurtdışına çıkan büyük zenginlerimiz darbe girişiminden haberdar mıydı?" gibi nispeten basit ve "masum" bir sorunun bile üzeri hemen örtülüyor.
Yalan mı?