Pazar notları: Günler anlayarak ve ne yalan söylemeli; anladığına yanarak gelip geçiyor: Meğer cesaretin hakikisi yalnızmış. Meğer bu seyir toplumunda hakiki cesaret bela işmiş! Meğer istenen ara sıra "cesur görünmek"le yetinmekten ibaretmiş. *** Günler anlayarak gelip geçiyor: Meğer başkalarındaki "enaniyet"ten şikayet edenlerin çoğu aslında kendi benliğinin görmezden gelinmesinden şikayetçiymiş; meğer sürekli birilerini kibirli olmakla suçlayanlarınkine denk şiddette bir kibir yokmuş. *** Günler anlayarak gelip geçiyor: Bir an geldi mi, "medarı maişet motoru" öyle gürültülü çalışırmış ki, kulakları sağır edermiş. Ağzından çıkanı kulağın duymazmış mesela... *** Yanılıyoruz: Bir probleme istihzayla yaklaşmak onu anlamaya yetmiyor. Zaten istihza ne ki? Bir tür konformizm. *** Hani bazı evlerin kitaplıkları vardır. Doğru düzgün okunmamış, hatta kapağı bile açılmamış kitaplarla doludur. Hani bazı evlerde raflar biblolarla doludur, yerine konulduktan sonra dönüp bir kez bile bakılmamıştır. Hayatlarımız da böyle işte! Her şey üst üste, yan yana birikip duruyor. O kadar! Ve bu biriken, biriktirilen şeylerin kimseye bir faydası yok.