Seçmen ne rasyonel biridir, ne de duygusal...
Seçmen sadece gündelik hayat sıkıntılarından kalkarak da oy
vermez.
Neden? Çünkü sandık vakti yaklaştığında insanlar birdenbire
"seçmen" diye farklı bir kimliğe ve kafa yapısına bürünmezler de,
ondan.
Ama gel de bunu siyasilere ve bazı sosyal bilimcilere anlat!
Haziran genel seçimini ele alalım...
Bazıları sanıyor ki...
Mesela emekliler dünya görüşlerini, kuşaklar boyu taşıdıkları
kanaatlerini ve siyasi algılarını haziran başında birdenbire terk
edip alacakları küçük zamma, ikramiye vaadine kanarak oy
verecekler!
Mesela üniversite öğrencileri "YÖK kaldırılacak, haftada bir
gün çamaşırları bedava yıkanacak" (bu açıkça dile getirilmiş bir
seçim vaadi, ben uydurmadım!) diye dünyaya, ülkeye ve hayata dair
görüşlerini terk edecekler!
Yok tabii böyle bir şey!
Örnekler uzatılabilir ama gerek yok, ne demek istediğimi
anlamışsınızdır.
Peki halk bir "seçmen" olarak nasıl davranır, nasıl
düşünür?
Uzun hikâye!
Ancak seçmen her şeyden önce hayal kurar.
Yani oy vermek haklı ve tatlı bir hayalciliktir!
Fakat hayaller uçurtmalara benzer. Kimse ayaklarını yere sağlam
basmadan uçurtma uçurmaya kalkışmaz.
O yüzden seçmenin hayalleri kaygan vaatlere değil, ideolojik
temellere yaslanır.
Ve unutmamalı ki, seçmen siyasetçilerin sözlerinden önce
kişiliğine bakar. Siyasetçi hayallerinin tutunacağı
daldır.
Siyasetçinin kişiliği hakkındaki oluşan kanaatlerine göre seçmen
ona yaklaşır veya uzaklaşır.