Demlik tatlı tatlı fokurduyor...
Akşamın lacivert örtüsü gökyüzünü boydan boya kaplıyor. Hava açık.
Yıldızlar parıldamaya başladı bile.
Birazdan dostlar gelecek. Belki gelirken lorlu kurabiye de getirirler.
Şu sıralarda akıp giden günlerin sürekli başımızdan aşağı boca ettiği acılara kırgınız.
Acılar iyice bastırdığında biraz ilerde sıra sıra dizilmiş ağaçlara bakıyorum. Ağaçlar, bizimkinden çok farklı bir zaman ölçüsünün hikmetine uyarak büyüyorlar ve ne çok şey anlatıyorlar bize!
Arkada minicik bir sakız ağacı dikili. Düşünüyorum da, onun ömrünün ne kadar azına tanık olacağız. O ne çok insan ömrüne şahit olacak.
Yıldızlara, ağaçlara, evlerin damlarına, ışıklı pencerelere baktıkça...
İçimde çok güzel bir duygu serpiliyor. Sevinç.
Şükür yani!
Lütfun farkındalığı ve coşkusu.
Sükûnet ve neşenin eşsiz beraberliği.
Eh, insanım. Huysuzum, huzursuzum.
Bozulur bu duygu da elbet. Bozuluyor.
Nihayetinde acılar, hayal kırıklıkları, itişip kakışmalar, koşturmalar, bizi hapseden rutinler dünyası bu.