Bir onkoloji kliniği...
Orta yaşlı hanım tansiyonuna bakan hemşireye "çaresinden vaz
geçtim, kim bilir ne zaman hastalığın sebebini bulacaklar?"
diyor.
Hiç şüphem yok...
Karşısındaki bir sağlık görevlisi değil de, sabah kahvesine gelmiş
komşusu olsaydı, duraksamadan "stresten şekerim, stresten!" diye
cevaplardı.
Fakat hemşire üzerine düşeni yaptığını düşünerek hafifçe yüzünü
buruşturup sesini kısarak "genetik aslında ama kimse açıkça
söylemeye yanaşmıyor" diyor.
Bu konuşmayı işitince geçenlerde bir kafede tanık olduğum sahneyi
hatırlıyorum.
Genç kız karşısında hergele bir gülümsemeyle oturan delikanlıya
birden sesini yükselterek "Gördün işte, hiçbir şeyimiz uyuşmuyor...
neden peşimi bırakmıyorsun?" diye sormuştu da delikanlı cevabını
yapıştırmıştı: "seni sevmek genetiğimde var!"
***
Genden, genetikten söz etmek "bak bu iş böyle sürer gider" mesajı
vermenin, toplumsallığın (çevrenin) inkârının, hatta bir tür
"bilimsel görünümlü kader" inşa etmenin yollarından biri oldu.
Sadece sıradan insanlar değil...
Evrimsel biyolojinin ve günümüz ateizminin pek ünlü ismi Richard
Dawkins de genlerden söz ederken yukarıda anlattığım delikanlıyla
aynı zihinsel kurguyu harekete geçiriyor.
Genetik deyince akan sular duruyor.
Biyoloji sosyolojiyi dövüyor.
Ama esas mesele şu ki...
Bu tavır büyük insanlık geleneklerinin ve elbette vahyin de açıkça
ifade ettiği toplumsal değişim iradesini hiç çaktırmadan görüş
alanının dışına atıyor.
***