Akşamın güzel saatleri...
Seçim tablosu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış.
Kafelerdeki yüzler dağılmış, sitelerin "ulusolcu" sosyal tesislerinde hava bulutlu, mahalle esnafının hali tavrında ise tatlı bir "toparlanma" hali...
Esnaftan birkaç ahbap tabureleri kaldırıma çekmişler, sonuçlar üzerine laflıyorlar.
Mahallenin (gerçekten) profesör ve pek seküler, pek global, pek "halkçı" abisi de oradan geçerken sohbete dahil oluyor.
Laf HDP baraj altı kalır mı sorusundan "hani koalisyona mecburduk" şakalaşmalarına kadar uzayınca profesör abi patlayıveriyor: "Yahu iktidar bu kadar önemli mi?"
Tabii hep "iktidar"da kalan elitlerden olmaya ömrü boyunca özel bir önem veren sevimli abilerine uygun bir cevap veriyor esnaf ama orası ayrı hikâye.
Böyledir...
Hep zeytinyağı kıvamındadırlar.
Hep üste çıkmaya, hep üstte kalmaya çalışırlar. Bunu bir tür sosyal sınıf refleksi olarak görmek daha doğru olur.
O nedenle gerçekte sandıktan da nefret ederler.
Emin olun, şimdi de seçimli sisteme her zamankinden çok öfkeliler.
Çünkü biliyorlar; halkı çok kızdırırlarsa işin sonunun yüzde 60'a kadar gitme ihtimali var.
Biliyorlar, bu ülkede MHP'li, HDP'li, CHP'li ayrımları bile bazen yanıltıcı bir örtüden ibarettir. Çok zorladığında, bu ülkenin sosyolojisi sadece ikiye ayrılır; elitler ve halk.
Bütün bunları biliyorlar da...
Kendilerine "hep zeytinyağı, hep zeytinyağı... iyi de nereye kadar?" diye sorma vakitlerinin gelip gelmediğini bilemiyorlar.