Dikkatinizi çekiyordur...
Sosyal medyada ve eş dost arasında herkes birbirine şöyle der gibi:
"Ben farklıyım, çok farklıyım, kimselere benzemem!"
Hele gençler...
Birbirlerini yiyorlar bu konuda.
Havalar bin beş yüz...
Peki var mı birbirlerinden farkları? Yok!
Hatta çoğunun makul, sıradan, bildik fakat anlamlı bir özelliği
dahi yok.
Sanki fena halde can sıkan bir "boşluk" hissiyatı böyle abartılı
iddialarla bastırılmaya çalışılıyor.
En kötüsü de şu ki, artık gündelik hayatımıza dair kıymet ölçüleri
geleneksel çizgisini kaybedip "farklılık" üzerine inşa
ediliyor.
Oysa yandaki şeritlerinin rengi değişik ama hepsi aynı biçim ve
marka spor ayakkabılar gibiyiz.
Instagram'da ve Facebook'ta iyi göründüğümüzü sanabiliriz ama bizi
bir rafa dizseler birbirimizden zor ayırt ediliriz.
Bir de "benim inancım başka" tezine yaslanıp tembellik yapanlar
var; "ben çok farklı düşüncedeyim" havası atanlar var;
"kalbimdekileri ben bilirim" savunmasıyla ortalığı dağıtanlar
var...
Ve hepsi de aynı hayat tarzına meftun olduklarının farkında
değil.
"Hayat tarzı" denilen şeyin nasıl bir anafor olduğunu, bütün
farklılıkları içine çekip yuttuğunu görmek istemiyorlar.
Sonuçta ne oluyor?
İnançlar ve ibadetler muazzam bir hızla alışkanlıklara dönüşüyor;
derin düşünceler ise önemsiz bir süs veya (akademisyenlerde olduğu
gibi) "iş" olup çıkıyor.
Kalbimizdekilere gelince...
Hırpalanmış duygular, derin kırgınlıklar ve yaraya merhem sanılan
kayıtsızlıkların ötesini görmek zor.