Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor duygusu yaratmamak için
bir tutam tasavvuf jargonu...
Seküler mutsuzları baştan çıkartacak kadar "ecnebi" inanç
kırıntıları ve gizemcilik...
Alabildiğine ucuz aforizmalar...
Ve sonra gelsin rantı bol, eğlencesi garantili seminerler, dersler,
müritler...
Neyi tarif ettiğimi fark etmişsinizdir...
Malum magazin patırtısıyla da gündeme geldiği gibi mem- leketin
"beyaz semtleri"nin ve ana akım medyasının maneviyatını elinde
tutan bir tayfadan bahsediyorum.
Hiç hafife almaya da gelmez, onu da söyleyeyim.
Çünkü çoğunun derininde örtülü mesihçilik ve istihbarat
servislerinin kullanışlı bulacağı bir örgütçülük kımıldanıyor.
Şimdilik işin o tarafının üzerinde durmayacağım.
Bugün bu tayfanın kullana kullana naylonlaştırdığı "içsel yolculuk"
deyimi için ağıt yakmakla yetineceğim.
Etraflarını sürekli "içsel yolculuğa" çağırıyorlar ya...
Oysa dikkatli bakınca görülüyor; bizzat bu tiplerde ne bir "iç"
var, ne de hakiki bir yolculuk iştiyakı! Ama o kadim deyimi
plazalardan deluxe otellere, kitapçı raflarından abuk sabuk
seminerlere sürükleye sürükleye perişan ettiler.
Kimse artık o deyimde bir tür "kişisel miraç arayışı" veya "ilimden
hikmete doğru bir yolculuk" göremiyor.
Zaten iyi bilirim...
Hepsi geri dönemeyecekleri bir yolculuğa asla çıkmayan tipler.
Ruhları turist!
Arsız, sömürgen ve güvenlikçi!
Fakat bir noktada çok mahirler; müritlerinin sosyal/ sınıfsal
özelliklerini çok iyi tanıyorlar.
Nasıl olsa "çoook eğitimli ve çoook kültürlü" olduğundan emin fakat
insanlığın büyük geleneklerinden habersiz ama mutsuzluktan kırılan
bir yığın insan var. Onlara bir "yol"a çıktıkları duygusu ve hele
hele "seçilmişlik" vaadi verildi mi, gerisi kolayca geliyor!