Bir yıl önce tam bugün ülkenin yaşadıklarını bir çırpıda
özetlemeye kalkışsak...
AHaber'de yayınlanan 15 Temmuz belgeselinin adından iyisini
bulamayız belki...
İhanet ve Diriliş.
Budur!
Fakat bir noktanın altını çizmeye mecburum...
İhanetin arka planını aydınlatma konusunda almamız gereken yolda
zorlandık.
Çelmelendik.
Anca yarılayabildik.
Ve bugün etrafımıza baktığımızda milletin dirilişinin nasıl böyle
hayasızca "sulandırılma"ya çalışıldığına akıl erdirmekte
zorlanıyoruz.
Bu kadar çıplak bir kahramanlık, bu kadar güçlü bir şehadet azmi
ve böyle kalpten vatanseverlik nasıl oluyor da toplumun bütün
kesimlerinin içini titretmiyor?
Bu sorunun zaman zaman aklınızı kurcaladığını biliyorum.
Siyasileri geçtim ama bazen en yakınlarımızın kayıtsızlığı mesela,
nasıl da yaralayıcı oluyor, değil mi?
Fakat belki şuradan yola çıkarak cevabı bulabiliriz...
"İhanet" konusunu çok dar çerçeveden ele alıyoruz.
Karşımızda şeytani bir örgüt olduğu kesin.
Ancak bir de devasa bir "şebeke" (network) söz konusu.
15 Temmuz'u tezgâha koyan ve geçtiğimiz bir yıl boyunca dahi
arsızlıklarını sergileyen bu şebekenin yıllanmış ittifaklar ve
muazzam çıkar ortaklıklarından müteşekkil olduğunu görmek
istemiyoruz.
Hepsini geçtim...
Darbe kalkışmasının dünyanın egemen ülkeleriyle bağı açık, değil
mi?
NATO'nun, AB'nin darbecilere nasıl kucak açıp sahip çıktıklarını
unutacak veya bir "yanlışlık" sayıp üzerinde durmayacak mıyız?
Fakat gariptir, son aylarda bazı arkadaşlarımız ısrarla "konu
sadece sapkın bir vaizi ve örgütünü ilgilendirir, daha fazla
büyütmemek gerek" demeye başladılar.
Niye, nasıl, neden?