Bazen dönüp baktığımda hayret ediyorum.
Dile kolay, gazetecilik, köşe yazarlığı falan derken yaklaşık 17
yıl futbol yorumculuğu da yapmışım.
Hatırlıyorum..
O günlerde bana "futbol insanları uyutuyor" diyenlere "olsun!" diye
cevap veriyordum; "uyumak da büyük ihtiyaç, yeter ki gördüğümüz
kâbus değil, güzel rüyalar olsun!"
Fiyakalı laftı ama hayalimdeki futbolu anlatıyordu.
Sonra ne oldu? Benim için kâbus bir türlü bitmedi. Hele bizim
futbol dünyamız dizlerine kadar çamura batmıştı.
Sonunda futbol yorumlamaktan çekildim.
Geçenlerde epey aradan sonra tv'de rasgele izlediğim bir maç
sırasında dilimi tutamayıp şöyle bir tvit attım: "Hakemlerin ve
kulüplerin futbol tiyatrosuna izleyici olarak ortak olmak ne berbat
bir şey!"
***
Maçın takımlarından birinin taraftarı hafiften dalgasını geçti
benle: "Bu müthiş fikriniz neden bu maça denk geldi?"
Futbol dünyamıza ilişkin bir gerçeği ifade etme çabama ikna
olmamıştı. Bunu söylediysem mutlaka bir başka takımın taraftarı
olarak söylemişimdir, diye düşünüyordu.
Merak ettim, nasıl birisiydi acaba?
Twitter profilini açıp baktım.
Yazdıklarından manevi yönü güçlü, adalet arayışı samimi biri olduğu
anlaşılıyordu.
Ne var ki, sıkı bir taraftardı işte!
İş futbola geldiğinde kulübünden öte yargıç, taraftarlığından öte
hakikat kalmıyordu!
***
Biliyorum...
Modern dünya buz gibi bir rekabet ve başarı dünyası.
İnsanın ruhu üşüyor.
Kalabalıklar içinde bile yalnızız. İtiliyoruz, kakılıyoruz.
Böyle bir dünyada bir "camia battaniyesi"nin altına sığınmak
anlaşılır bir şey.
Hem futbolun battaniyesi ötekilere göre pek masum görünüyor.
Hele bir türlü bitmek bilmeyen futbol gevezeliklerinin güvenli
alanı yok mu!
Ne çok gündelik sıkıntı o sayede unutuluyor.
Hepsinin farkındayım.