Ne zaman Ukrayna'da olup bitenleri izlemek için ekrana odaklansam, zihnim geçen yüzyıla gidiyor, hatta daha da geriye...
Savaş tarihi...
Napoleon orduları...
Ukrayna düzlükleri...
Hitler...
Kiev...
Rusya...
Ve muharebe alanındaki beklenmedik düşman olarak hava durumu...
Kar, soğuk, çamur, balçık...
Tam bu satırları yazmaya oturmuşken kuvvetli bir rüzgar balkon kapısına yüklenip açınca...
İçeri giren buz gibi hava sarstı beni...
O sırada bir yandan da El Cezire'nin Kiev muhabirine bakıyordum.
Bugünkü Kiev de az tuhaf değil hani...
Sağ üst köşede "canlı bağlantı" yazıyor.
"Durum fena!" diyor muhabir...
Arkasına aldığı meydanda basbayağı trafik yoğunluğu var; araçlar kırmızı ışıkta duruyor; yeşilde geçiyor falan...***
Bilen bilir...
22 Haziran 1941'de, sabaha karşı 03.15'te Hitler orduları Baltık denizinden Karadeniz'e kadar uzanan hatta muazzam bir taarruz başlattı.
Barbarossa Harekatı...
İki binden fazla uçak bölgedeki 66 Sovyet pistini vurmuş, üzerlerinde kızıl yıldız işaretli 1200 uçak kısa sürede kullanılmaz hale gelmişti.
Sonrası yeşile çalan gri üniformaları içinde yaklaşık üç milyon askerin zırhlılarla ve piyade olarak ilerleyişiydi.
O kadar hızlıydı ki Almanlar, bazı birliklerin günde 80 kilometre yol kat ettiği söylenir.
Daha temmuz ortasında "Moskova'nın bahçe kapısı" denilen Smolensk'e girdiler.
Ama olmayacak şey!
Hitler, birden plan değiştirdi: Moskova'ya gitmiyoruz, Kiev'de kalacağız kararı geldi.
19 Eylül'de Kiev düştü.
Hitler'in tekrar Moskova'ya ilerleyiş kararını; Almanların Sovyet direnişi ve tıpkı Napoleon orduları gibi korkunç kış şartlarıyla "çarpışmak" zorunda kalışının hikayesini filmlerden, dizilerden az çok bilirsiniz.
Hollywood tarihçileri şöyle anlatmayı severler: "Hitler, yenilgiyi kabullenmek saydığı için orduya kışlık donanım dağıttırmamıştı."