Şimdi yaz... Tatil matil mevsimi ya... Tatil olmasa bile mevsim
davetkâr, güneş iç ısıtıyor, duygusal beklentiler zirve yapmış
halde ya...
Çok çabalıyoruz...
İyi hissetmek için...
Mutlu olduğumuzdan emin olmak için...
En azından şu an, şu sıralar, şu gün dünyanın müşfik, bizim güzel,
etrafımızın sakin olduğuna inanabilmek için...
Neşelenmek, azıcık olsun eğlenmek için...
Öyle çırpınıyor, kendimizi öyle paralıyoruz ki...
Sonunda tabii bitkin düşünüyoruz.
Gerginlik de cabası.
Ne mutluluk kalıyor, ne de "iyi hal" denilen şey.
Yalan mı?
Bazen sosyal medyanın ve paylaşım sitelerinin sırf bunun için
icat edilmiş olabileceğine inanasım geliyor.
Çünkü böyle durumlarda derhal imdada yetişiyor.
Fotoğrafta iyi bir kadraj...
Üç dört kışkırtıcı ve pırıltılı söz bizi bile ikna ediyor,
yatıştırıyor, o ana kadarki sıkıntıları geri plana atıveriyor.
Bilumum arızalar, yüklü faturalar, her şeyi berbat eden kalp
kırıklıkları fotoğrafta çıkmıyor nasılsa.
Ama tuhaflık şu ki...
Uydurduğumuz hikâyelere, yalandan gülümsemelerimize, hiçbir sebebi
olmayan taşkınlıklarımıza inanmaya başladık.
İçine düştüğümüz halin listesini yapsam sonu gelmez.
İlk üçte şunlar var...
Problemleri çözmek yerine problem yokmuş gibi yapmak...
Kalbine yol açmak yerine koluna kalp dövmesi yaptırmak...
Beş günlük tatilin güzelliği uğruna geri kalan 360 gününü berbat
bir düzene teslim etmek...