Pazar notları:
Başka insanların acılarına odaklanınca ağzının tadının kaçacağına inanan; üzüntülü şeyler anlatanların yanından hızla sıvışan, yakınında hastalık konuşulunca (ne demekse artık o!) "frekansları" düşen, çocukları dünyayı mesele ederse günün birinde delirebileceklerinden korkan bir sosyal kesim var, malum. Beyaz medya, bu sözünü ettiğim kesimin hakikaten Türkiye için dertlendiğine inanmamızı istiyor. Halkı sersem sanan sersem medya!
***
Doğruyu, güzeli, iyiyi ömrü boyunca bir tarafına takmamış, "iyi" kavramını sadece "iyi yaşamak" olarak algılamış biri gazete köşesinden etrafa "hepiniz kötüsünüz!" diye bağırıp duruyor. Aldıran olmayınca da, bozuluyor. Gülünç bile değil.
Dünyanın sorunları karşısında tırsıp köşesine saklanan insana "huzurlu" diyorlar; yaşamak karşısında hayret ve heyecanı terk etmeyi "sükunet" diye pazarlıyorlar. Kanma onlara, sakın! Hakiki sükunet ayağını yere sağlam bastığını bilen insanın göğsünü cesaretle bütün rüzgarlara açışıdır. Sükun, sekinet, sükunet... Hepsi "sekene" kökünden geliyor, yani sabitlenmekten, "durup bakmak"tan, "yer"leşmekten... Demek ki, yerini bul ve asla hayretini terk etme!