Ramazan'ın şükür ki, insanı gündelik hızdan çekip alan bir yanı, derin bir hikmeti var.
Yine de gündem öyle akıyor ki...
Bizim gibiler için gündemin dışında kalmak neredeyse imkânsız.
Yazacak çok şey var.
Yorumlayacak, uyaracak, bir de böyle baksak denilecek, hatırlatılacak, üzerine iyice parmak basılacak bir dolu şey...
Fakat tatsız bir gerçek de şu ki, kimse uzun uzadıya sorgulamalara yanaşmıyor, her şey en kolaycı yoldan ele alınıyor.
Daha beteri de her kesim kendi başına çalıp söylüyor, diğer taraftan dinleyen yok!
Hani ne desem...
Trump'ın veya Demirtaş'ın tek bir lafı üzerine yirmi küsur tv tartışması yapmanın dünyada olup bitenleri anlamaya yarayacağından emin değilim.
Neyse...
Şimdi buraya takılmayalım.
İzninizle önümüzdeki pazartesiye kadar, yani üç günlük bir ara vereceğim.
O yüzden bugün gündeme değil, modern insanın gündelik hayatının acıklı ve çaresiz görünen bir yanına değinmek istiyorum.
Bir yüzleşme daveti de denebilir..
Hiç değilse kendimize ve etrafımıza yalan söylememek ve "hakikat"in bizi bu çemberin çok dışında bir yerde beklediğini görebilmek için bir ilk adım...
***
Ortalıkta uçuşan şu iddialı sözleri hatırlayarak başlayalım...
Benim bedenim, benim ruhum, benim karakterim, benim hayatım, benim kariyerim, benim geleceğim...