Çok sıcak günlerden geçiyoruz ve onca zorluğa rağmen şükür ki
dimdik ayaktayız.
Anlamışsınızdır...
İklimden değil, "devletler arasındaki küresel ısınma"dan söz
ediyorum...
Malum, Körfez ülkelerinin Katar'a verdikleri talep listesinin
süresi dün bitti ama iki gün daha uzattılar.
Hatırlayın...
Taleplerin arasında Katar'ın medya kuruluşlarını kapatması, İran'la
ilişkilerini kesmesi ve Türkiye'nin ülkedeki askeri varlığına son
vermesi de vardı.
Katar dün cevap verdi:
"Gerekirse savaşırız!"
Eğriye eğri, doğruya doğru...
Katar konvansiyonel anlamda savaşacak bir ülke değil; gücü buna
yetmez.
O halde nasıl direnecek?
Daha doğrusu, kimler Katar adına savaşacak veya uzaklaşacak?
Katar krizinin örümcek ağını andırdığını; bir ucunun Pentagon'a,
öteki ucunun Londra ve Pekin'e uzandığını; Moskova ve Ankara'nın
tetikte beklediğini artık bilmeyen yok!.
ABD ulusal çıkarlarını ve uluslararası tahakkümünü küreselcilerin
projelerinden üstün tutan bir politikaya geçmeye çalışıyor.
Birleşik Krallık bilinen Anglosakson ittifakının dışına çıkıp
egemen/ emperyal hesaplarına dönmek istiyor.
İsrail, bir süredir alttan alta üzerinde çalıştığı toprak alarak
değil, bölge devletlerini "işbirlikçi" yaparak genişleme
stratejisini sahneye koymaya başlıyor.
Rusya ve Çin kapitalizme yenilerek kaybettiklerini süper güç
politikalarını pekiştirerek elde etme yolundalar.
Türkiye, filler tepişirken ezilmek istemiyor ama bölgede söz sahibi
olamazsa eninde sonunda köşeye kıstırılacağını biliyor.
Bütün bunlar 21. yüzyılın dünyasının güçler ve doğal kaynaklar
dengesinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili.
Ve hepsi geri dönüşsüz süreçler.
Şüphesiz gözdağları, çatışmalar, uzlaşmalar birbirini
izleyecek.
Katar krizi böyle bir düğüm.
Yani dünyanın merkezinde şu an Katar var.
Yarın neresi olur, onu da görürüz ama bu işin şakası yok, onu
bilelim.