Parmağa değil, parmağın işaret ettiği yöne bak derler...
Bir sersemlik tarifi olarak pek tutulmuştur bu söz.
Eh, parmak gökyüzünü gösteriyorsa, ne diye parmağa bakasın, tabii
ki göğe bakacaksın.
Fakat bir dakika!
Orada duralım!
İşaret eden parmağı niye hafife alıyoruz?
Kim, nereye ve niye işaret ediyor?
Çok önemli sorular bunlar.
Ya yanıltılıyorsan?
Çünkü bakman için bir yer işaret ediliyorsa, aynı zamanda başka bir
yöne bakman ister istemez engelleniyor demektir.
Yalan mı?
Şimdi buraya birkaç soru düşeyim...
Arap Baharı neden kışa döndü; bu planlanmış bir süreç
miydi?
Neden isyanlar Libya'dan Suriye'ye bütün Akdeniz şeridinde etkili
oldu?
Neden Libya'da küçük bir kıpırdanma Mart 2011'de
önce Fransa'nın sonra NATO kuvvetlerinin ani
müdahalesine yol açtı da, Suriye adım adım bir iç savaş
sürecine doğruyönlendirildi?
Neden Mısır'da demokrasinin çiçeklenmesi dünya tarafından zerre
önemsenmedi?
Bütün bunlar aslında neyin savaşı?
Bazı şeylerin kafamıza dank etmesi için onlarca yıl sonra CIA'nin
ilgili belgeleri kamuoyuna açmasını mı beklemeliyiz? Yazık, değil
mi!
Suriye'deki savaşın "üçüncü dünya savaşı
simülasyonu" olduğunu söyleyenler işin çekirdek gerçeğini
gözden kaçırıyor.
Libya, Akdeniz demektir.
Tunus, Akdeniz demektir.
Suriye, hem Akdeniz hem Ortadoğu demektir.
Akdeniz demek Afrika'nın ve Ortadoğu'nun kapısı demektir. (Bunlar
Avrupa'nın hem neo-kolonyal şehveti hem de mülteciler dolayısıyla
korku kaynağı!)
Geçenlerde Ergün Diler de yazmıştı: Bütün bu
savaş aslında Akdeniz için...
21. yüzyılın yeni baştan dizaynının iki merkezi var. Biri Pasifik,
diğeri Akdeniz.
Akdeniz, özellikle Avrupa'nın soluk alması için hayati önemde bir
ticaret denizi. Üstelik henüz kullanıma açılmamış muazzam bir
doğalgaz ve petrol rezervi.