Onca patırtı arasında...
Geldik mi Putin'in "filozofkral" lığına!..
Peki Putin'in "enginliği, derinliği, küresel- kozmik etkisi,
dirayeti ve devrimciliğinden" haberiniz var mıydı?
Yahu ne oluyor, bir dakika diye yerinizde hoplayacaksınız
biliyorum. Muhtemelen haberiniz yoktur, anlatayım.
Yaşar Nuri Öztürk dün Aydınlık gazetesindeki yazısında Putin'i
"filozof-kral" olarak selamladı. "Tek sözle küresel ölçekte bir
devrim başlattığını" iddia etti.
Nedir Putin'in o sözü?
Efendim, demiş ki, "Biz, İslam ve Müslüman dendiğinde Kur'an'ı
anlamak zorundayız ve ben böyle anlıyorum."
Yaşar Nuri Öztürk abartarak dikkatleri üzerine çekmeyi sever ya,
buradan almış yürümüş.
Tabii yazısında çok ince siyasi bir gönderme de var ki, fark edene
bir tür "bonus" olarak sunuluyor: "Putin, 'filozof- kral' olduğunu
sadece Suriye meselesini ele alan Cenevre görüşmelerindeki
dirayetiyle değil, 'İslam meselesi'ndeki ufkuyla da
göstermiştir."
Yok, o "ufuk" saçmalamasına takılmayın,
"Suriye meselesi"ne bakın!
Orada Öztürk'ün de kendini içine yerleştirdiği Esadcı cephe
birdenbire netleşiveriyor.
Fakat değinmek istediğim esas nokta başka...
Bir duygumu açmak, bir kanaatimi entelektüel atıflara başvurmadan
dile getirmek istiyorum.
Şöyle özetleyebilirim: Ünlülük bir bela!
Sürekli gündemde kalmaya müptela olmak gerçekten baştan ve yoldan
çıkartıcı.
Çünkü seviliyorsunuz.
Coşkuyla size bağlananlar oluyor. Hayranlar, takipçiler,
sevenler...
Güzel şey!
Nefret edenleriniz bile enerji kaynağınız olup çıkıyor. Eh, nefret
ve aşk aynı çizginin iki ucu.
Ama sevilmeyi sevince; yani şöhretinize kalpten bağlanınca içinize
bir korku düşüyor. Bir gün gelip gözden düşeceğiniz korkusu;
kayıtsızlık tehdidi...
İşte o feci!
O korku bütün ünlüleri bitiriyor.
"Orta yol"un doğruluğu "vasatın renksizliği" gibi algılanmaya
başlanıyor.
Çark sizi sürekli çarpıcı bir şey söylemek, çarpıcı bir şey yapmak
ve eli sürekli büyüterek dikkatleri üzerinizde tutmak noktasına
itiyor.
Sonuçta, abartma sıradanlaşıyor.