Pazar notları:
Suskunsun... Çünkü söylemek istediklerin içinde biriktikçe birikti; taşıp söze dökülse seni deli sanacaklar.
***
Gevezesin... Çünkü sözü bir zırh gibi kuşanıp saldırıları atlatmaya
çalışıyorsun; esas düşüncelerini kendine saklamanın başka yolu
yok!
***
"Beni başkalarıyla karıştırma!" diyorsun. Mecburum.
Çünkü sende bir "sen" yok!
***
Coşkuyu elimizden aldılar; yerine ne yapacağını bilemeyen; gayesiz,
odaksız bir hiperaktivite koydular. Oysa coşku "dağları yerinden
oynatan iman"ın bir parçasıdır.
***
"Konut" diyorlar. Sanki yerimizden yurdumuzdan atılmışız da, oraya
"konmuş" veya "kondurulmuşuz" gibi. Eh, haksız da sayılmazlar.
Kuleler, kafesler...
"Ev" olabilir mi onlar?
***
Hani ev sığınmak içindi? Ne çok insan evinden kaçıyor, dışarılara
sığınıyor. Ne çok insan evine girmek istemiyor. Gövdeyi bir çatı
altına sokmak kolay. Fakat evine "ruhen" yerleşebilenler ne kadar
az! Ne mutlu onlara!
***
Evini değiştirmiş, arabasını değiştirmiş, hatta işini bile
değiştirmiş, tabii sürekli kullandığı hapları ve beslenme rejimini
de değiştirmiş fakat hayatından yakınmaları değişmemiş. Ona önce
hayata bakışını, hemen ardından da hayat tarzını değiştirmesi
gerektiğini söylüyorum. İntihar etmesini önermişim gibi bakıyor
bana...
***
Sözlerimiz ne kadar cüsseli, ne kadar parlak.
Davranışlarımız ne kadar cılız, ne kadar soluk. İnsan bunu fark
ettiğinde mahcup oluyor.
Biliyorum; "Neyse ki, günümüzde mahcubiyet çok kısa süren bir
duygu" diyeceksiniz. Haklısınız.
***
Geleneğin "hikmetli sözleri" gitgide sosyal medyanın gönül çalıcı
aforizmalarına dönüşüyorlar.
Ne yazık! O sözler biz yattığımız yerden "like"layalım diye değil,
sarsılıp kendimize gelelim diye söylendiler.