Tamam!
Halin tavrın, giyimin kuşamın, cep telin, boynuna attığın çakma kaşkolun, ona buna borç takıp aldığın araban, yiyip içtiğin mekânların "zengin görünüyor", anladık!
Hatta ilişkilerin bile zengin görüneni gözde.
En "zengin" çağrışımlara sahip pozlar ve aforizmalar el üstünde tutuluyor, farkındayım.
Heva ve heves dünyası bu!
Ama aşkın ne işi var o kalabalığın ortasında?
Tabii derdin gerçekten oysa...
Sevdiğinden başkasını görmeyeceksen...
Neden gözünü nesnelerin parıltısından alamıyorsun?
Gerçek şu ki...
Kaybetmekten korktuğu çok şeyi vardır zenginlerin.
Oysa aşk yalnızca kendini talep eder; cesurdur.
O yüzden yoksullara uyuyor, yoksulluğa yakışıyor.
***
"Haydaa, şimdi bu da nereden çıktı?" diyeceksiniz.
Günümüzün yaygın kültürel kodlarını anlatıyorum da, beni böyle yazmaya iten şey bir müzik klibi.
Geçenlerde dikkatimi çekti; baktım, neredeyse herkes aynı şarkıyı dinliyor:
"Kıymetlim." Mustafa Ceceli ve İrem Derici düeti.
Pek benim anladığım tarz değil ama güzel şarkı. Sanırım, şarkının sevilmesinin esas nedeni melodisinden çok sözlerinin yarattığı nostaljik etkiden kaynaklanıyor.
Nakarata bakın: "Canım, canım, gülüm... en kıymetlim." Sevdiğine "kıymetlim" demek bugünler için ne kadar farklı ve etkileyici.
Herkes sevgili şimdi. Fakat acaba "kıymetli" mi?
Nostaljik dediğim de o zaten.
İç seslerimizin "tadını çıkar, keyfine bak" deyip durduğu bir hayatta "kıymetini bilmek"ten söz etmek...
***
Fakat şarkının klibini izleyince iş değişiyor.
Niye böyle korkunç klipler çekiliyor, neden şarkıları yazanlar buna izin veriyor?
Yoksa...