Kalabalık bir grup insan...
Kendi aralarında çatışıp koklaşarak vakit geçiriyorlar.
Çok uzun zamandır böyleler...
Hallerinden memnun olmadıkları söylenemez.
Zaman zaman aralarından bazılarını diş masraflarını devlete ödetme, ailecek diplomatik pasaport kullanma, trafikte araç geçiş üstünlüğü gibi tonla avantajı kullanmak üzere meclise gönderiyorlar; bazılarını uzun bir süre medyanın göz hizasında tutup egolarını doyurarak hoş tutuyor, sonra birden yerine başkasını koyuveriyorlar.
İki slogan, üç klişe kelimeyle birbirini selamlamalar; yerli yersiz Atatürk'e yapılan atıflar ve üçer beşer bir araya gelip yapılan parti dedikodularından ibaret bir hayat!
Gözbebekleri İzmir'i lağım kokusu sarmışmış...
Yazlık kasabalarda birbirlerini kazıklayıp sonra Ankara'dan şikâyet etmeye doyamıyorlarmış...
Umurlarında değil!
Ama şu önemli...
Öyle bir dönemdeyiz ki, doğru düzgün bir muhalefet olsaydı, iktidara yönelik her eleştirisi veya vereceği her destek kritik bir nitelik taşırdı.
Memleketin "makus talihi" tam da bu işte!
Ne ana muhalefet diye bir şey var, ne muhalefet!
Sanki sistem dışından birileri bu tiplere "ortalığı oyalayın, yeter!" demiş... *** Malum, Muharrem İnce'nin geçen gün Tarafsız Bölge'de söyledikleri çok konuşuldu.
Apolet sökme konusundaki çark ediş, çaktırmadan İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığına gönül indiriş, vd.
Bana kalırsa, bunlar önemsenmeye değmeyecek laflar. Nasılsa parti yönetimi yarın bambaşka isimler ve gündemleri getirip kamuoyunun önüne koyar.
Fakat o programda çok sıradan birkaç Muharrem İnce cümlesi vardı ki, memleketin CHP adını taşıyan büyük talihsizliğini çırılçıplak ortaya koyuyordu.
Şöyle dedi İnce: "Ben Kılıçdaroğlu'na rakip olmadım. Sözümde durdum. Şartlar değişebilir. O da Baykal'a aday olmayacağım demişti. Sonra aday olması sözünde durmadığı anlamına gelmez."
Bu sözleri birkaç kez okursanız, anlayacaksınız ki...
Adamlar kitlelerini önce "sersemleştiriyor" ve sonra pişkinlikle "hepsi şizofren" diyorlar.