Masa önemli değil...
Masanın ahşabı bile masaya oturanlardan daha ağır.
Malum, 6'lı masadan söz ediyorum.
Bakacaksanız, onları o masaya oturtanlara, masada ne
konuşacaklarını, bildirilerine ne yazacaklarını bile
dikte edenlere bakın!..
Büyükelçilerden bahsediyorum...
Avrupa'nın elçilerinden...
Süleyman Soylu, muhalefetin 28 Şubat'taki "güçlendirilmiş
parlamenter sistem" bildirisini Ankara'da yabancı bir büyükelçiye
redakte ettirdiğini açıkladığında şaşırdınız mı? Hayır!
Peki, Kılıçdaroğlu'nun herhalde "Şuna bir bakıp son halini versin"
diyerek bildiri metnini gönderdiği kişinin Almanya'nın Ankara
Büyükelçisi Jürgen Schulz olduğu ortaya çıkınca
şaşırdınız mı? Hayır!
Malzeme hep bu!
Ve olay da bildim bileli budur!
2017'deki "Milli duruş için son aşama" başlıklı
yazımda "Bizdeki muhalefet Almanya'nın
denetimindedir; söylemini ve yönünü
belirleyen Almanya'dır" demiş ve CHP'nin Almanya'nın
uygun görmediği bir şeyi söylemekte zorlanacağını belirtmiştim.
Demek ki, Ukrayna krizi falan hiçbir şeyi değiştirmedi.
Ancak tıpkı dünyada olduğu gibi bizdeki ortama bir de
İngiltere müdahalesi eklendi.
O da belli ki, Almanya'nın 6'lı masasına alternatif arıyor;
İstanbul'da saha kenarında ısınma hareketleri
yapan "yarışçı"ya güvenilir mi, güvenilmez mi, onun
hesabında...
Dünyanın şu patırtısında bile büyükelçiler
hareketlendilerse...
Yemekler, buluşmalar, ziyaretler, bildiri redaksiyonları
falan...
Yabana atılacak bir şey değildir, önemlidir.
Osman Kavala olayında hızla tavır aldık ve diplomatik
"kişiselleştirme" modelini tercih ederek
elçileri "istenmeyen adam" ilan etmenin eşiğine
geldik.
Hemen toparlandılar, seslerini kıstılar.
Ama meseleye artık "elçi işi" diye yaklaşamayız.
İçimizde siyaseti en üst düzeyde dizayn etmeye
çalışıyorlar.
Ankara'nın herhalde buna söyleyecek bir sözü vardır.