Görmediyseniz, internetten bulun...
Onca surat nasıl bir anda bu kadar meymenetsizleşir, izleyip görün.
Hem de bir ödül gecesinde...
Takmış takıştırmış gelmişken...
Havalar bin beş yüzken...
Ortaya bomba düşmüş gibi donup kalmak.
İzleyince...
Halkın sevgisinden tonlarca ekmek yiyenler halkın çocuklarına karşı nasıl bu kadar nobran olurlar diye şaşıracaksınız belki.
Kan ve kök hücreden ürettiği deri ile bilim ödülüne layık görülen Prof.
Ercüment Ovalı ödülünü terör kurbanlarına ve Mehmetçiğe adayınca donup kalan suratların televizyon, sinema, sahne dünyasındaki sırıtkanlıklarını hatırlayıp "Yuh be" diyeceksiniz;
"yazıklar olsun!"
Yıllardır anlatıyorum bu köşede; bu "mahalle" böyle!
Ama insan üzülüyor tabii.
Politik, sosyal meselelere neden daha çok değinmediği sorulduğunda Cem Yılmaz anlatmıştı hani...
"Herkesin konfora ihtiyacı var" demişti ve Nasreddin Hoca'yla Timur fıkrasını hatırlatarak "Filmlerimde zaman makinesiyle yolculuk yapıyorum. Ben o hikâyeyi gördüm abi. Nasreddin Hoca bana dedi ki, Abi hiç karışma, gittim ben Timur'un önüne, baktım kimse yoktu arkamda!" Sevgisini sömürdükleri milleti arkalarına alsalar böyle hikâyelere başvururlar mı?
Milletin tank top dinlemeden nasıl zalimlerin önüne dikildiğini bilmezler mi?
Cem Yılmaz'ın "kimse" dediği de mahallesi aslında.
Ünlüler, ünlü geçinenler ve ünlülerle meşk eden zenginler/güçlüler tayfası... *** Siz onları "özgür" sanıyorsunuz.
Oysa özel olarak dizayn edilmiş, disiplin altına alınmış, konforlarına mahkûm edilmişlerdir.
Sırtlarını dayadıkları sermaye/ medya/ kültür oligarşisini bilip anlamadan bu tayfanın hallerini anlayamazsınız.
Çünkü "mahalle"yi dizayn eden oligarşi kapalı kapılar ardındayken çok acımasız.
Öyle korkuyorlar ki, her hallerini hoş görüp yine de seven milletin sinesine sığınmayı bile düşünemiyorlar.
O yüzden Prof. Ercüment Ovalı'nın sözleri karşısında donup kaldılar.
Ama bu hallerine bir de "entelektüel" havalar katıyorlar ya...
Gülsen gülünmez; ağlasan, değmez!