Böyle olmaz!
Duruşmada dalgasını geçen sanıklara kürsüden "çocuk oyuncağı değil
bu!" diye seslenip sinirlenerek...
Suikastçının mahkemeye gelirken giymesini engelleyemediğin tişörtü
sokaklarda kovalamaya başlayarak...
Fetö'cüler devletten tasfiye edildi mi, edilmedi mi konusunda
birbirini tutmayan açıklamaları birkaç gün arayla yaparak...
Yerel yönetimlerdeki haşhaşilere göz yummayı medyatik bir pişkinlik
haline getirerek...
Fetö ile mücadelenin sağlam bir kamuoyu ayağı oluşturulabilir mi?
Hayır!
Sonra da kızıyoruz; kırk yıllık İslamcı/muhafazakâr
entelektüellerin bazıları neden sürekli Fetö'cülerin
"mağduriyet"inden söz etmeye başladılar diye...
Eh şaşacak bir şey yok!
Onlar üzerinde de çalışıyor ve durmaksızın vicdanlarını, bağlarını,
bağlantılarını kaşıyorlar.
Dönen dolabı anlamak için sadece tişört olayına bakmak bile
yeterli.
Göğsünde "Hero/ Kahraman" yazılı tişörtü giyen sanık herhangi biri
değil, 15 Temmuz'un en kritik duruşmalarından birinde sanık...
Muğla 2. Ağır Ceza'daki Cumhurbaşkanına suikast girişimi davasından
söz ediyoruz.
Peki tişört ne zaman fark edildi, biliyor musunuz?
Kimse adliye girişinde jandarmalar arasında gazetecilere film
sahnesi "poz"ları veren sanığa "hoopp bir dakika!" falan
demedi.
Duruşma devam ederken Erdoğan'ın avukatları fark etti. Onlar
"burada devlete meydan okuma var, tişörtün çıkarılmasını talep
ediyoruz" deyince olayın farkına varıldı.
Ardından salonda ciddi gerginlik yaşandı, itişmeler kakışmalar ve
sanık duruşmaya devam etmeyeceğini söyledi; cezaevine geri
gönderildi.
Gerisi malum... Yaklaşık bir hafta geçti...
Şimdi kime sorsanız, o alçak suikastçının görüntüsünü değil, ATM
önünde veya Boğaz kıyısında üzerlerinde o tişörtle yakalanıp
gözaltına alınanlarınkini anlatıyor.
Yani madalyon tersine çevriliverdi!