Pazar notları:
Anlamak... Öyle çok derinlere gitmeye gerek yok. Gündelik hayata dair şeylerin bile içyüzünü anlayabilmek için acı çekmeyi göze almak gerekir. Çoğu kez bu cesareti gösteremeyiz... Ve anlayamayız.
***Bir sevenler var, bir de sevilmeyi sevenler. Birinciler "yalnız" kalıyor, ikinciler kalabalığa "yenik" düşüyor.
***"Sev beni!" Yalansız, dolansız; çırılçıplak bir davet sanırız bunu. Oysa şöyle okumak daha doğru olur: "Onu/onları değil beni sev!"
***Sevdiklerimizi başkalarından gelecek tehlikelere karşı korumaya özen gösteririz. Keşke gerektiğinde onları kendimizden de korumamız gerektiğini kabul edebilsek! Çünkü en coşkulu aşk vaatlerinin içinde bile soğuk ve yıkıcı bir "yabancı" gizlenir.
***Yabancı birini sevmek, onu tanımaktan çok daha kolaydır. Tanıdıkça daha çok sevmek ihtimali vardır elbet. Fakat çoğu zaman sevmek başlangıç, tanımak bitiştir.
***Seviyoruz, seviyoruz, seviyoruz ama bir türlü sevinemiyoruz. Seviyoruz, seviyoruz, seviyoruz ama bir türlü sevindiremiyoruz. Gerçekten sevgi mi bu?
***Ne kadar az sevinç var ve yerini belki tutar diye, ne kadar çok şımarıklık! Ne kadar az neşevar ve yerini belki tutar diye, ne kadar çok eğlence!
***Su!.. Türkçe'nin en güzel kelimelerinden biri... Sanki kirlenmesin diye; berrak ve "aziz"kalsın diye kısa tutulmuş! Ama o tek hecenin içinde nasıl da dolgun ve yoğun.