"Kahvaltı güzeldi... Parayı da Trump ödedi."
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Trump'la baş başa yaptıkları
kahvaltının ardından gazetecilere bu açıklamayı yaptı...
Fena espri sayılmazdı.
Çünkü Trump sürekli paradan konuşmuş, müttefiklerinin maddi
katkılarının düşüklüğünden yakınmış, hatta aba altından "böyle
giderse ben bu işte olmam" sopasını göstermişti.
Ama işte eninde sonunda parayı ödeyecek olan ABD'ydi.
Nihayetinde "efendi" oydu.
NATO demek ABD demektir.
Gerisi diplomasi yorumcularının "eğlencesi"dir.
Herkes "hiza"ya girdiğinde ABD için para dert değildir; öder.
Çıkmıştır.
Ama göremiyoruz.
Göremeyiz.
Gördüğümüz ne?
Liderlerin beden dili, Trump'ın üslubu, vs.
Bir tuhaflık yok aslında. Çünkü bu tür zirvelerin hepsi yüz yüze nabız yoklamaları ve alınan "gizli kararlar"dan oluşur.
Bazen de "kararsızlıklar"ın altı çizilir.
Para tartışması falan Avrupa kamuoyunu oyalamak için bir vitrin çalışması.
Örtülü kalan ve bir süre daha öyle kalacak olan temel nokta ise şu sorunun cevabıdır:
21. Yüzyıl NATO'sunun temel savunma ve saldırı konsepti hangi hedefe yöneliktir?
Ara ara dile getirildiği gibi Rusya mıdır bu hedef?
Yoksa daha geniş çerçeveli bir egemenlik planı NATO üzerinden mi yürütülmektedir? *** Zirvenin bizi ilgilendiren yanına gelince...
S-400'ler konusu...
FETÖ'ye koruma kalkanı olan Brüksel...
Acaba NATO bizim için de bir tehdit olabilir mi, sorusu..
Ve daha birçok düğüm var.
Hepsi de çözülmeyi bekliyor.
Ama bu zirvede de görüldü ki, Türkiye masaya artık "bağımsız inisiyatif arayışı" ile oturuyor.
Kimse de çıt çıkartamıyor.
Özeti şu: Sıkıntılar çekilecek, med cezirler yaşanacak ama hepsinden güçlenerek çıkacağız.