Dün uzun yazdım...
Bugün bir kez daha ve kısaca vurgulamak istiyorum...
İnce, Akşener, Karamollaoğlu, Demirtaş, Kılıçdaroğlu...
Hepsi sahnedeler, tamam!
Oyalıyorlar, yönlendiriyorlar, kafa karıştırıyorlar ve Erdoğan'a
güvenen seçmenleri zihinsel yorgunluğa sürüklemeye
çalışıyorlar.
Fakat dikkatle bakarsanız göreceksiniz ki, hepi topu bu!
Belli ki sahnenin arkasındaki Washington, Brüksel, Berlin ve bu
üçlünün kullanışlı maşası Pensilvanya hepsine ancak bu kadar sufle
vermiş.
Miting meydanlarında sersemleştirdikleri kitlelerine vaat
edebildikleri tek şey "yıkmak" oluyor.
Geri kalanında da sahneyi dalga geçmek için kullanıyorlar.
Bildikleri bu çünkü...
Görevleri oraya kadar...
Bütün bunları neden bir kez daha vurguluyorum, derseniz...
Değer verdiğim bazı yorumcular muhalefeti "niye dünyanın
gidişatından söz açmıyorlar; neden ilaç için olsun, NATO ile
sorunlarımızı ve S-400 meselemizi nasıl halledeceklerini
konuşmuyorlar?" diye eleştirmeye başladılar.
Oysa bir "nefret ve yıkım cephesi"nden bunları beklemek
anlamsız.
Abartıyorum sanıyorsunuz...
Ama sadece Abdullah Gül'ün adaylığının suya düşüş sürecine
(Anglosakson mutabakatının son anda Berlin tarafından bozuluşuna!)
dönüp baksanız, ortada ciddi bir siyasi muhalefet değil, birtakım
"Batı başkentlerinin yerli bayilikleri" olduğunu anlarsınız.
Kazara iktidar olsalar, memleketin anahtarını Batı'nın egemenlerine
verip kendi keyiflerine bakacaklar. Bu kadar net!