Birkaç gün içinde ne çok şeyi ibretle izledik.
Yıllardır önüne gelene "yandaş, yalaka" deyip duran "beyaz solcu" medyanın Joe Biden'ın karşısındaki ezik yalakalıkları...
"Anti-emperyalist ve anti-kapitalist" olduğunu iddia eden örgütlerin destekçisi olmayı marifet sanan kesimlerin birden ortaya dökülüveren oligarşik sermaye sevgisi...
Kurultayın üzerinden bir hafta bile geçmeden CHP'nin hızla HDP'leşmeye başlaması...
Bütün bunlara bakarken "Pes!" dedik içimizden; bu kadar da ilkesizlik olmaz diye düşündük.
Hep öyle yapıyoruz! Ya şaşkınlık aşamasında takılıp kalıyoruz ya da biraz dalga geçip sonra unutuyoruz.
Oysa bu kesimde çelişki gibi, ilkesizlik gibi gördüğümüz şeylerin konjonktürel bir karaktersizlik değil, bizatihi bir "karakter" olduğunu artık anlamamız gerekiyor.
***
Peki sağcı, solcu, anti- emperyalist, enternasyonalist, çevreci, hazcı, vur patlasın çal oynasıncı gibi birbirinden farklı gözüken bu kesimlerin gerçek karakteri ne?
Cevap açık...
Seküler hayat tarzına meftunlar.
Daha doğrusu, dinin ( cenaze vb işler ve ruhsal buhran anları gibi özel olarak çağrıldığı durumlar hariç) mümkünse hiç ortada görünmediği bir toplumsal hayat istiyorlar.
Sağcılıkları, solculukları falan işin vitrin yanı. Vitrine takılmayıp dükkândan içeri girerseniz, ellerindeki tek malın seküler hayat tarzı olduğunu anlarsınız.
O yüzden yaptıkları ittifaklara, dün öyle bugün böyle söylemelerine şaşırmanın âlemi yok!
Dikkat ettiğinizde görürsünüz ki, fikirleri çeşit çeşittir fakat dinden ve dindarlardan "tiksintileri" hep aynı çizgidedir.