18 milyon öğrenci dün ders başı yaptı.
Birçok ülkenin toplam nüfusundan fazla öğrenci.
Şimdi durup baksak...
Okullarda ne çok şey değişti...
Askeri komut düzenine bağlı öğretmenler varlıklarını sürdürseler
bile, o kültür okullardan çekildi.
Irkçı, ayrımcı eğitim unsurları az çok ayıklandı.
Kılık kıyafet üzerindeki insani olmayan baskılar kalktı, başörtüsü
sorunu çözüldü.
Meslek liselilere uygulanan katsayı engeli kaldırıldı.
Böyle sayıp gidebiliriz.
Fakat bir başka açıdan baktığımızda...
Onca farklı Milli Eğitim Bakanı'nın gelip geçmesine; onca farklı
politika ve düzenlemeye rağmen hâlâ esaslı bir sistem değişiminden
söz edemiyoruz.
Bir eğitim sistemi düşünün ki, bütün gücünü hâlâ öğretmen atamaları
problemini çözmek için harcıyor.
Müfredat deseniz...
Hâlâ 1930'ların resmi ideolojisine bağlı; hâlâ yenilenme korkusu
içinde, hâlâ tarihine ve kültürüne yabancı bir müfredat.
***
Bir de okul gerçeğinin hiç değişmeyen, kemikleşmiş bir yanı
var.
Hani pek fazla dile getirmezsek, varlığını hissetmeyeceğimizi
sandığımız şey...
Tatsız, kahredici, bir özellik...
Ne o?
Okul, öğretmez; öğrettiğine inandırır. Bir gram şeker için tonla
keçiboynuzu çiğnemektir, okul.
Okulun insanları birleştirdiği, ortaklaştırdığı iddiası bir tür
"beyaz" yalandır.
Okul ayırır, sınıflandırır, sınırlandırır.
Okul, kişilik kazandırmaz, kimlik verir.
Okul, toplumsal merdivenin adaletsiz basamaklarına sorun çıkarmadan
uyum sağlamamız için vardır.
***