Bıkıncaya kadar anlatmaya çalışacağım...
Halkçılık, nasıl halk olamamaktan kaynaklanıyorsa...
Solculuk da öyle bir şey!
O muazzam mesafe kolay kapanmıyor çünkü.
Bulunduğun yer, yaşadığın hayat ve kafanın içindeki hayaletler
"sol"da olmana izin vermiyor; o zaman "solcu" oluyorsun.
Adaleti, merhameti, hak ve hakikat duygusunu yoksul ve mazlum
insanların gözünden değerlendirmeye, onların büyük geleneğine göz
atmaya hiç niyetin yok; istiyorsun ki, ille de onlar sana
katılsın!
Onları fikirle, partiyle, ideolojik kumpasla; olmadı silahla
mobilize etmeye çalışıyorsun.
Yani seninki...
Sürekli kendine yalan söyleyen bir tarih.
Acıdan başka hiçbir şeye yol açmayan bir siyaset.
Eğreti bir sosyoloji.
Ve bitmez tükenmez bir mızıldanma.
Alın size, en makulünden bir örnek...
Kişisel tarihi zarif sol çalımlarla bezenmiş ve entelektüel
literatürümüze yaptığı katkılarla temayüz etmiş bir
örnek...
Murat Belge.
Geçen günkü yazısının daha ilk satırlarında aklı sıra dalgasını
geçiyor: "Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtar arkadaşlarıyla sık sık
toplanıyor; Allah bozmasın aralarında güzel bir uyum
var."
Sonra muhtarların ruh durumunu da tarif ediyor; "Cumhurbaşkanı
huzurunda şerefyab olduklarını hissederek herhalde uslu
uslu dinliyorlar."
Belge'ye göre bu arkadaşlık "popülist- faşizan taban
örgütlenmesinin bir cephesi"ymiş.
Nasıl tepeden bir bakış!