Pazar notları:
Sözlerimiz nasıl iri, kelimelerimiz ne parlak! Oysa davranışlarımız gitgide cılızlaşıyor, renkleri soluklaşıyor.
***
Kelimeler çoğaldıkça, anlam azalıyor.
Anlatmaya çalıştıkça, bulanıklaşıyor.
Çünkü hakikat denilen şey tenhada ortaya çıkıyor ve anlamaya niyeti
olan için hep yalın, hep apaçık.
***
Yanılıyorsun...
Özü yok, orada burada piyasa yapan bu sözlerin. Hepsi posa.
***
"Belki de..." diye başlayan cümleler kurmak tatlı bir baş dönmesi
yaratıyor!
Çünkü tam o anda bir ihtimalin salıncağında gidip gelmeye
başlıyorsun. Birisi itip düşürünceye kadar...
***
Hafıza... Bu kelimenin artık sadece "hatırlamak" ile bir tutulması
ve varlığının bir tür "çer çöp yığını"na eş tutulması ne kötü! Şu
unutkanlık çağının ve "anı yaşama"nın aşırı abartılmasının tabii
sonucu belki de... Oysa "muhafaza" eder hafıza. "Koruma altına"
alır. Onu ciddiye almak, özen göstermek, oya gibi işlemek gerekir.
Fakat "ezber"in (farsça "az barm/hafızadan") kötü bir şey sayılıp
horlandığı bir çağda, olacağı budur!
Sonunda hafıza güvenilmez hatıralara terk edildi.
***
Süsü güzel bir şey olarak görüyor, süslenmeyi seviyor ya...
"Merhamet insanın süsüdür" diye yazmış sosyal medya sayfasına.
Belli ki, ne berbat bir şey söylediğinin farkında değil. Fakat bir
yandan da bu cümleyle kendi gerçeğini anlatıyor. Yatmadan önce
küpesini çıkartıp dresuarın üzerine bırakır gibi, çıkartıp
bırakıyor merhametini de...
***
Her lafın sonunu "sıkıntı yok" diyerek getiriyor. Karşısındakini
rahatlatıyormuş gibi fakat nereden bakılsa fark edilen bir
gevşeklik, gösterişçi bir dayanışma ve derin bir kayıtsızlık
hali... Sıkıntıdan bu kadar uzak biri olmak can sıkıcı!
***
"Ben farklıyım" diyor. İşte o an başkalarından hiçbir farkı
kalmıyor.
***
Eskiden bir manzaranın eşsiz güzelliğini anlatmak için "kartpostal
gibi" denirdi... Şimdi "kartpostal sözler" var. Sosyal medyaya da o
halleriyle koyuluyorlar. Oysa hemen yanı başımızda ihtiyacımız var
onlara.