Ne yalan söylemeli; sevilemeyecek haldesin.
İçin nefret ve hasetle dolu. Fakat medyadan ve oradan, buradan
öğrenmişsin ya, tutup kendini seviyorsun. Ne olur yapma! Sevme!
***
Modern hayat iki tip insan üretti.
Aynaya her baktığında orada mutlaka "boncuk" bulanlar ve aynaya
bakmaktan ölesiye korkanlar...
Birbirinden berbat iki tip.
***
Günün birinde şöyle bir ilan göreceğimden endişe ediyorum: "Tek
kullanımlık steril dostluk."
***
Yorgunluk kaçınılması gereken, tatsız, ayıp bir hal, bir tür
"kusur" değildir. Haksızlık ediyoruz. Yorgunluğun soylu yanını
unutur olduk. Oysa yorgunken arsız arzular, boş tercihler, ölümcül
hırslar bir süreliğine de olsa ortalıktan çekilirler. Az şey mi?
Bunu fırsat bilip kendi hakikatiyle yüzleşenlere ne mutlu!
***
Belki Unamuno'ydu.
Hatırlayamadım. Ama kim demişse doğru demiş: "Bir konuşma sırasında
çoğu kez diğerlerinin konuşmamızı istediğinden daha çok
konuşuruz."
***
Ona buna "cahil" diye diye cahilleşenler; "onu sevmem, bunu sevmem"
diye diye sevilmez biri olup çıkanlar...
Ne çoklar!
***
Yeni mutluluk... Bizi mutlu sandılar, bundan mutlu olduk!
***
Yeni bir çocuk tipi var.
Onlara bakarken içimden "iyi ki fiziksel olarak güçsüzler" diye
geçiriyorum. Neden mi? Çünkü öfkeleri büyük ve yıkıcı, istekleri
uçsuz bucaksız.
***
Stres, bozukluk (disorder), endişe, hayal kırıklığı, kriz, vd.
Onca uyduruk terim içimizdeki sancıyı anlatmaya yetmiyor.
Çünkü hepsinin ölçüsü "iyi bir hayat" talebi. Oysa bize gereken
"iyilik"le dolu bir hayat!
***
Geçen gün Çengel'de oturmuş depresyon sabahlarından söz
ediyoruz.
Uyanmak istemeyişlerimizden, güne başlamaktan
kaçışlarımızdan...
Aramızdan biri soruyor: Neden? Selahattin (Yusuf) mırıldanarak
cevaplıyor:
"Çünkü depresyon dediğin duruma uyanmak!"
***
Meteor yağmuru izlediğimiz gecenin sabahı... Bir fırın. Frene basıp
duruyorum.
O şahane koku sokağa kadar yayılmış. İçeri giriyorum.
Ekmekler tezgâhın üstüne rasgele atılmışlar. "Dilimlesen mi acaba?"
diyecek oluyorum fırıncıya. Şiddetle itiraz ediyor:
"Henüz çok sıcak, olmaz!
Ekmeğimi çamura çevirttirmem!" O nasıl "ekmeğim" demek! Nasıl güçlü
bir sahipleniş ve saygı! "Kabuğunu koparmama müsaade var mı?" diye
soruyorum. Gülerek karşılık veriyor: "Olmaz mı? Dikkat et, elin
yanmasın!" Güzel bir gece bu kadar mı güzel kapanır!