ABAJUR. Işığın doğrudan göze gelmesini önleyen (siperli) lamba.
Daha çok ayaklı masa veya konsol lambaları için kullanılıyor.
Tamam. Bunu biliyoruz.
Meraklılar kelimenin Fransızca "abat-jour"dan, yani "ışığı kısmak/ gölgelemek"ten geldiğini de biliyordur.
Ama ya Hitler'in çıplak güneş ışığından ve fazla aydınlık ortamlardan nefret ettiğini; belki bununla bağlantılı olarak abajurlara tutkun olduğunu biliyor muyuz?.. Şimdi bildik. Çok kışkırtıcı ama hemen psikanalitik yorumlara kalkışmayalım, derim. Biraz sakin!
BEKLEMEK. "Azar azar ölmektir" derler. Oysa insan ilişkilerine bakınca görüyoruz ki, bekleyen direniyor da, buluşan azar azar ölmeye başlıyor. Bazıları hemen oracıkta, buluşma anında...
FIRTINA. Şiddetli (yağmur getirecek ve kasırgaya dönüşme ihtimali taşıyan) rüzgârın adını "kader, kısmet, talih"ten (Fortuna) alması ürpertici... Kader dediğin sarsıp savuran bir rüzgâr mıdır zaten?
Talih, insanı rüzgâr gibi önüne katıp sürükler mi?
HASTALIK HASTASI. Maşukun (beden) varlığına isyan eden ruh.
KAHVALTI MASASI. Artık bir tür yarışma, abartma, arsızlaşma alanı... Yan yana birbirinin aynı lezzette beş ayrı peynir tabağı ve sabah sabah metabolizmayı mahvedecek kızartma tabaklarıyla durum şu: Tatmin arayan tatminsizlik...
Sakın Cemal Süreya'nın "yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" deyişini hatırlatmayın!
Kafeler, butik oteller ve instagram paylaşımcıları kahvaltılar üzerinden bilerek veya bilmeyerek rekabete giriştiklerinden beri o iş bitti, bitecek gibi. Tadı, keyfi, mutluluğu kaçıyor. Peki ne yapmalı?