Pazar notları:
Anlayamıyorum, diyor. Anlamak, çoğu zaman acı çekmeyi veya kısacık bir an içinde değişebilmeyi göze almaktır. Çok zor. Bunu biliyor ve gözlerini kaçırıyor.
***
Sürekli seyirci konumuna itiliyorsak, hatta o durumda bile dikkatimiz dağıtılıyorsa, "acıyla yüzleşmemiz" mümkün olabilir mi? Başka bir şey oluyor. Onu Twitter'da Merve Taşçı hatırlattı: "Acıyla yüzsüzleşiliyor!"
***
Kelimeler... Herkesin durmadan bir şeyler anlattığı fakat kimsenin diğerini dinlemediği bir dünyada anlamları git gide cılızlaşan kelimeler. Belki o yüzden kelimeleri dile getirmekten çok sosyal medyada "paylaşmayı" seviyoruz:
Arkada güzel bir manzara gerekiyor; mesela bir gün batımı, üzerinde tek bir kelime, fonda hoş bir müzik...
***
"Hayal" ile "rüya"yı birleştirip "düş" kıldılar. İşte tam orada... Zihnimiz, kültürümüz, yaşadıklarımız düştüğü yerden kalkamadı.
***
Ellerin olmayı, "elit olmak" sanmak...
Bu ülkemize özgü şifa bulması zor bir aydın hastalığıdır. Şimdi aklıma Elif Şafak geldi. Ekmeğini yediği "buralara" yine burun kıvırmış, horlamış, çemkirmiş... Neymiş? İnsanlar bir masanın etrafında sohbet ettiklerinde aşktan ve dostluktan konuşurmuş.
Ne var ki, Türkiye'de böyle değilmiş. Biz kahvaltıda, öğle ve akşam yemeğinde politikadan başka bir şey konuşmuyormuşuz. Bu yüzden ruhlarımız kararıyormuş!..
Ben daha çok şu "aşktan ve dostluktan konuşanlar" kısmına takıldım.
Kim onlar Elif? Haydi ülkenin insanını tanıyamadın gitti, anladık!
Fakat ağızlarının tadının kaçmasından ölesiye korkanların sohbet konularını aşk ve dostluk sanacak kadar dünyadan habersiz misin? Bunu bir yazıyla anlatırsan, seviniriz. Uzun veya kısa, gri veya pembe kapaklı olması fark etmez.
***
Bize özgü bir okumuş yazmış tavrı daha... Etrafa cahil diye diye cahilleşmek.
O aptal, bu aptal diye diye aptallaşmak.