Ülke kalkınınca insanı da kalkınır, diyorlar. Umarım öyledir ama ya insanlığı?
Şehir gelişince neden sakinleri de gelişmiyor? Hem binalar yükseldikçe ruhumuz alçalıyor mu ne! Yoksa bunu hiç hesaba katmamış mıydık?
Hadi bunları da geçelim...
Lafın direksiyonunu daha "ince" ve acıtıcı yerlere çevirelim...
Şu "satın almak" deyimi mesela, nasıl oldu da böyle yaygınlaştı?
Barışı, umudu, hayalleri bile satın almak tuhafınıza gitmiyor mu?
Neden siyasetçisi, medyacısı ve hatta sokaktaki insanı finansçılara özgü bu pek gıcık deyimi sevdi?
Yoksa "madde"nin hükmünün geçmediği alanların yaygınlığına inancımızı kayıp mı ettik?
Bir dostumun "artık dostluklar bile bir yatırım" lafı gerçekliği mi anlatıyor?
Günümüzde işsizlik, zaten "ölüm" gibi bir şey. Fakat artık çalışanların da bir "hayat" sahibi olduğunu söylemek zor!
İşletmeler yaşıyor. Artık kimse bir işe yaradığı hissini taşımıyor; çünkü ne iş yaptığını tam bilemiyor. Herkesin değeri şirkete ne kadar yaradığıyla ölçülüyor.
Üstelik aileler, eğitim kurumları, siyasi partiler ve daha birçok şey, hatta memleket bile kendini bir "işletme" gibi kurgulamaya başladı.
Nasıl oldu da bu noktaya geldik?
Sizin de kafanızı böyle bir dolu soru meşgul ediyordur, eminim.
Aktüel politikanın patırtısı içinde yüzleşip tartışmayı ötelediğimiz şeyler hani...
Masaya yatırıp enine boyuna konuşmamız gereken çok konu var.
Daha fazla beklemeden bir karara varıp çözüm için eyleme geçmemiz gereken çok problem...