Kimi görsem, soğuk algınlığından, üzerindeki "kırıklık"tan
yakınıyor. Ne yalan söyleyeyim, her seferinde içimden "emin
misiniz?" diye geçiriyorum. "Aslında bir alınganlık, kırgınlık
olmadığına emin misiniz?"
Çünkü şehir hayatı, işler, güçler, sorumluluklar, koşturmacalar,
yetişkin olmanın ağırlığı falan böyle ruhsal tutuklukları pek hoş
karşılamıyor. Şöyle bir "kenara çekilme", azıcık "durma" arzusunu
kendi kurduğumuz düzen elinin tersiyle itiyor.
O zaman hayal kırıklıklarının
itirafı yerine kaslardaki kırıklık
hissi geliyor!
İlginç olan da şu...
Daha bir ay önce hepimiz gripten yakınıyor, grip virüsünden köşe
bucak kaçmaya çalışıyorduk.
Hastanelerin acil servisleri dolup taşıyordu.
Şimdi sıra soğuk algınlığına geldi.
Her şeyden önce, soğuk havanın varlığından alınganlığa!
Şehir hayatı dedim, soğuk algınlığı, grip dedim ya...
İngiliz romancı ve eleştirmen Geoff Dyer'ın yakınlarda
okuduğum "Bir Hışımla" adlı kitabı geldi aklıma.