Bildim bileli kendimi fotoğraflarda görmekten hoşlanmam.
O adam değilim ben, derim her seferinde...
Hareket halindeyken "var" olduğumu; görüntümün dondurulmasıyla
birlikte ruhumun da donduğuna inanırım.
O yüzden selfie çektirmek vesaire bende hep bir mahcubiyet yaratır.
İstisnalar bu kaideyi hiç bozmaz.
Ama fotoğrafı güzelleştiren birileri veya anılar söz konusuysa,
kendi halimin ne önemi var!
Dostlarla güzel bir sahur sabahını görüntüye geçiriyorsak
mesela...
Ya da kedim göğsüme tırmanıp sağ patisini aklımın bir türlü
ermediği yoğun bir şefkatle sakallarıma uzatmış gözlerimin içine
bakıyorsa...
Böyle selfie'lere itirazım olabilir mi?
***
Esas soru şu...
Neden selfie meselesi kafamızı bu kadar kurcalıyor?
Nasıl oluyor da yapmaktan kendimizi alıkoyamadığımız bir şeyin
doğruluğundan bu kadar kuşkulanıyoruz?
Şimdi belki karşı çıkacaksınız ama...
Bazı polislerin seri katil zanlısı Atalay Filiz'le fotoğraf
çektirmelerinin bu kadar eleştirilmesini "eleştirel kolaycılık"
olarak görüyorum.
Her şeyi ama her şeyi fotoğrafladığımız bir çağda polislerin
memleketi günlerdir meşgul eden bir adamı yakalayıp "gel bakalım
şuraya" diyerek kayıt düşmelerinde tuhaf olan nedir? Pek
anlayamıyorum.
Hele bu fotoğraf ile Ogün Samast'la çekilmiş ideolojik şov amaçlı
güvenlikçi fotoğraflarını aynı tutmak bana hiç doğru gelmiyor.
Asıl sorun nerede, biliyor musunuz?
O katili sokakta dolaştıracak olsak, bir yığın insanın koşup o
katille görüntüsünü ölümsüzleştirmeyi isteyecek olmasında...