Adnan Menderes'e hep trajik sonundan yola çıkarak bakarız.
Bıçak gibi keskin bir finaldir bu. Vicdanımızı kesip yaralı
bırakmış, ülkenin geleceğini uzun yıllar ipotek altında tutmuş bir
final...
27 Mayıs yıldönümleri geldiğinde gazeteler geriye saran
bir film gibi, Menderes'in hayat hikâyesini darağacından
iktidar günlerine doğru giderek değerlendirirler. Televizyonlar
sürekli Yassıada günlerindeki sanık mikrofonundan yaptığı
konuşmaları gösterir.
Atmosfere hâkim olan keder, pişmanlık, hınç ve
utanç duyguları birçok şeyi hakkıyla kavramamızı engeller.
Hatta dikkatimi çeker, iyi niyetle de olsa bazı yayınlarda Menderes
"komplo kurbanı zavallı bir politikacı" noktasına indirgenir.
Oysa farklı bir şey yapıp en başa gitsek...
Yani Menderes'in politikaya giriş sürecine baksak... Anlarız ki, o
daha baştan bu yola baş koymuş bir "demokrasi şehidi"dir.
Yorumlar çeşitli...
Mustafa Kemal belki 1929 ekonomik buhranının yarattığı
hoşnutsuzlukları çok partili bir hayatın patırtısıyla atlatmak
istediği için; belki Halk Fırkası'nda artan otoriter eğilimi
dengelemek ve meclis dışında kalan kesimlerin muhalefetini kontrol
altında tutabilmek için Fethi Okyar'a yeni bir parti kurması
talimatı vermişti.
12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet
Fırkası kuruldu.