Onlarca yılı siyasetçileri kötüleyerek, siyaseti yerden yere
vurarak geçirdik.
Sivil-asker bürokrasi bu halimizi ellerini ovuşturarak
izledi.
Öyle ya, bu sayede devletin seçkinleri her
seferinde milletin vekillerini hırpalıyor; darbeler,
müdahaleler, ara rejimler her seferinde haklı çıkartılıyordu.
Bu kâbustan geç de olsa, uyandık!
Şimdi de şunu anlamak
durumundayız... Siyaset bazen çirkin duyguları,
nefreti, öfkeyi ve pis hesapçılıkları harekete geçiren bir
virüsü andırıyorsa eğer, sadece siyasetçilere bulaşmıyor, hepimizi
etkiliyor.
Kötücül siyaset hepimizin içinde, her an nöbette ve boş bırakmaya
gelmiyor.
Sosyal medya sağ olsun...
Artık bu berbat gerçekle yüzleşmekten kaçamıyoruz.
Fark etmişsinizdir...
"Oh olsun"lar, "nasıl .... ama"lar ve hani frenklerin
"schaudenfraude" dedikleri başkalarının mutsuzluğundan duyulan
sevinçler nasıl patlayıverdiler.
Oysa bu duygular hakiki bir "kimlik" duygusundan
yoksunluğun, ezmek isteyen ezikliklerin tezahürüdür.
Şöyle de diyebiliriz...