PAZAR NOTLARI:
Onca uyduruk kavram içimizde büyüyen sancıyı anlatamıyor: Stres, bozukluk (disorder), endişe, hayal kırıklığı, kriz, vd. Hepsi "iyi bir hayat"ın sınırlarını tarif ediyor. Oysa bize gereken "iyilik"le dolu bir hayat.
***
Kendimizi kötü hissettiğimiz anlar için sayısız tabir üretti bilim.
Terimler, kavramlar, teşhisler... Topluma dokunmaktan bile kaçınan
ama "ne hissettiğimizi" açıklamak için çırpınan bir yığın
iddia... Bunalım, bıkkınlık, endişe, hayal kırıklığı üzerine
çok zengin bir literatür... Fakat sevinçlerimizi,
hoşnutluklarımızı, mutluluklarımızı adlandırmakta nasıl da
zorlanıyoruz! Yaygın bir "nankörlük" ve "değer bilmezlik" kültürü
değilse, nedir bu?
Ergenlik krizi, yirmili yaşlar krizi, otuz yaş krizi, kırk yaş
krizi, sonra tanımı daha muğlak ama varlığı daha belirgin gözüken
orta yaş krizi, vd. Hani neredeyse bu aşamaların krizsiz
geçilemediğine inanacağız. Asıl krizin o yaşlarda değil, içinde yer
aldığımız toplumsal ilişkilerde olduğunu unuttuk. Hans
Blumenberg şunları söylerken haklı: "Bizi adlar yönetiyor.
Tatminsizliklerimizin tam ortasında büyük bir başarıyla bizi meşgul
ediyorlar." (Bkz. Endişe Nehri Geçiyor)