Yaşadıklarımız karşısında sarsılmamak mümkün mü?
Hayır!
Endişe, keder, hatta sık sık kabaran öfke yakamızdan tutmuş
bizi çekiştiriyor.
Kafamızda yeniden filizlenen deli sorular...
Ülkeyi hızla "eski Türkiye"nin gündelik rutinine ve acılar
sarmalına doğru çekmeye çalışanlar başarılı olacaklar mı?
49.5'in yarattığı moral hâlâ ayakta mı?
Türkiye'ye karşı çevrilen bunca dolap bitecek mi? Bu "ihanet
çemberi" gün gelip kırılacak mı?
Tabii ki, bu soruların cevapları uzun.
Fakat bir iki gündür eş dost sohbetlerinden aldığım izlenim
uzatmadan bir iki şeyi hemen dile getirmek gerektiğini
düşündürtüyor.
İtiraf etmeliyiz ki, toplumsal- medyatik moralimiz hâlâ "sol
kültürel iktidar"ın ezberlerine yaslanıyor.
Yani ne zaman zorluklar baş gösterse...
Ne zaman acılar art arda üzerimize yüklense içimizde bir ses derhal
şöyle fısıldamaya başlıyor: "Bak, gördün mü, bizden bir şey olmaz;
iyi günler kısa, kötü günler uzun sürer!"
Bu depresif enjeksiyonu etkisiz hale getirmenin yolu
geleceğe doğru gerçekçi bir özgüvenle
yürümektir.
O halde şu iki şeyi bilelim
Bir...
49.5 apaçık bir demokratik güç, tartışmasız bir milli irade
ifadesidir. Kim ne yaparsa yapsın, Türkiye bu noktadan
ilerleyecektir.
Şu da unutulmamalı...