Böyle bir dünyada "insan
kalma" çabamızla ve en çok da kendi hikâyemizle
yüzleşme günleri bugünler...
Hatta yiyişimiz, içişimiz, neşemiz ve
kederimizle de hesaplaşmaktayız.
Uzaklık ve yakınlık ölçülerini yeniden değerlendirdiğimiz
zamanlar...
Meclis'teki mangal partisinden Gazze'de ellerinde boş tencerelerle
çorba sırasında mahzun bekleyen minicik çocuklara uzanan kahredici
bir çizgi...
*** Ve bir
soru...
Biz bugünlerden sonraya nasıl bir ruh
hâliyle kalacağız?
Bir soru daha...
Bu derdi çekenler sandığımız kadar çok mu?
Yoksa bu "çokluk" bir hüsnükuruntu mu?
Bazıları dertlenmekten bile korkuyor olabilir mi?
Hani İsrail...