PAZAR NOTLARI: Meğer memleketiyle gönül bağı yokmuş diyoruz kimileri hakkında... Oysa gönlü yokmuş, bağı nasıl olsun! *** Bir de zorba ve inatçı bir müfredatın zayiatı var tabii: "Evrensel insan"a öyle inandırıldık ki, kanlı canlı insan gerçeği bir "hikaye"ye dönüştürüldü. O köy hep uzakta, o memleket hep ıstırapta kaldı! Yeni yeni anlıyoruz; ne öyle bir evren var, ne de öyle bir insan! Bildiğin obez sömürgeciye çekilmiş teorik ve hukuksal bir makyaj o! *** Öyle türküyle, sazla sözle toplanıp tepinerek de kurulmuyor bu iş. Bazen Bach'la oluyor da, Aşık Veysel yetmiyor! Ziya Osman Saba'nın mısraları kadar yalın bir şey çünkü. Hani "İyilik" şiirindeki "Sabah... Ah, şükrederek çıkmak geceden" mısrasındaki gibi... Bir "uyanış" bu. Memleketin naif çocuklarının hiç ihtiyaç duymadığı ama biz "okumuş cahiller"in susuzluğunu çektiği bir uyanış. *** Türkü dedim de... Şimdi nasıl boğazımız düğümlenmeden şu türküyü mırıldanabilir, onu da bıraktım, dinleyebiliriz? "İşte geldim gidiyorum/Şen kalasın Halep şehri/Çok nan ü nimetin yedim/Helal eyle Halep şehri."