Her ayrılış hüzünlüdür.
Her kopuş kırgınlık yaratır, içimizi çizer.
Bunları neden yazıyorum ki, bilmeyen mi var!
Ama her kopuş, kopuştur.
O kadar!
Mutlaka bir gereği, anlamı ve neredeyse kaçınılmazlaşmış bir tarihi
vardır.
İlle de apaçık hale getirilmesi gerekmeyen bir arka planı ve sonucu
böyle olduğuna göre "tatsız" bir tarafı vardır.
Eh bunları da yazmam gereksiz elbette.
Nihayetinde halk çocuk değil, anlıyor, anladı!
Fakat sosyal ve geleneksel medyadaki bazı sivri akıllılara gel de
anlat!
***
Neden oldu, nasıl oldu, ne oldu?
Hiç detaylara girmeden sadece "dünya içinde Türkiye, Türkiye içinde
dünya" tablosuna baksak, anlarız.
Her şeyi geçelim...
Küçük ve uçuk paralelle mücadele ederken, "büyük paralel"le
mücadeleyi savsaklama konusunu da geçelim...
Sadece Avrupa parlamentosu Başkanı Martin Schulz üzerinden çıkan
çelişki ve anlaşmazlığa bakalım yeter.
Schulz, açık açık...
Erdoğan'ı mülteciler anlaşması konusunda muhatap almadıklarını
söyledi.
Yetmedi, "Ona demokrasi ve fikir özgürlüğünü öğretmeliyiz" dedi;
"bir adım ileride olmamasını" söyledi.
"Anlaşma yapıyoruz diye Cumhurbaşkanınızın tutumlarına sessiz
kalamayız" dedi.
Dedi mi, dedi.
Haftalarca Schulz'a sessiz kalındı mı?
Kalındı.
Schulz bundan cesaret alıp aynı minvalde tv'lere, radyolara
konuşmaya devam etti mi? Etti.