Türkiye'yi fiziki güçle (yani darbe, terör ve finansal yollarla)
istedikleri yöne çeviremediler.
Ama böyle diye bizi kendi halimize bırakamazlardı ya...
Türkiye öyle bir ülke değil.
Hele şimdi Doğu Akdeniz'de yeni bir çağın açılışında Türkiye'nin
bağımsızlık arayışına "peki o zaman, kabul!" diyemezlerdi.
Nitekim demiyorlar.
Türkiye'deki siyaset ortamını bir "zihin şekillendirme"
laboratuvarı gibi kullanarak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Laboratuvar kelimesini titizlikle kullandım.
Çünkü sosyal tasavvurlarımız ve psikolojimiz üzerinde "bir şeyler"
denendiğini görüyorum. Bir deney bu.
Olup bitenlerin başka tarifi yok.
Yahu adam daha bir hafta önce tam tersini söylüyordu diye söylenip durduk.
Oysa stratejisi bu. Bilerek yapıyor, yaptırılıyor.
2010'dan beri, ben başkanlığa aday olmayacağım dedikten, bir hafta sonra CHP başkanlığına aday olduğundan bu yana aynı.
Ama ne oldu?
Bu "post-truth" abidesi muhalefet liderinin yanına yeni ve pek dikkat çekici bir figür daha yerleştirdiler: Ekrem İmamoğlu.
Geçtiğimiz nisan ayında bu köşede vurgulamıştım: "Kılıçdaroğlu ve ekibi 'değerlerin değersizleştirilmesi' operasyonunda çok yol aldılar. Belli ki, Ekrem İmamoğlu, bilinen siyasal duruşları her yolu deneyerek altüst etme işinde Kılıçdaroğlu'nu bile geride bırakacak gibi görünüyor." *** Olay şu...
Bakışımız olgulardan ve gündelik siyasi/sosyal gerçeklerden uzaklaştırılıyor.
Belli ki...
Olguların (yaşanmış gerçeklerin, test edilebilir doğruların) ağırlığını kaldırın, onlar üzerine kurulan tutarlılık fikrini aşındırın ve toplumsal zihni hafifletin denmiş bu adamlara...
Tek tip tutumlarından belli; bunun için seçilip çalıştırılmışlar.
Dikkatimizi olgulardan imajlara doğru çekip herkesi onunla meşgul etmeyi biliyorlar.
İmamoğlu daha kıvrak bu noktada.
Baksanıza...
Ağzına "bana tatil yakışıyor" cümlesini almadan konuşan kalmadı. *** Şimdilik yine şunları tekrarlayacağım...
Aklımıza mukayyet olmak...
Agah olmak...
Her zamankinden daha sakin ve sorgulayıcı gözlerle gelişmeleri izlemek zorundayız.