Pazar notları:
Susuyorsun. Susmak sana yakışmaz, diyorlar. İyi o halde,
deyip konuşuyorsun. Onu da yakıştıramıyorlar. Çok sert ve açık
oluyormuş. Arkanı dönüp gidiyorsun. Oldu mu ya şimdi, biz
seni böyle kaçak bilmezdik, diye tepki gösteriyorlar. Kalıp
sevginde, inancında, bilginde direniyorsun. O kadar inadı da şık
bulmuyorlar. Sanki her şey bir tür kılık kıyafet! Sanki bir
kravatın hafifçe yana kayık, bir davranışın hafifçe uyumsuz
görünmesinden daha önemli bir şey yok! İyi de bu "dış"ın hiç mi
"iç" tarafı yok yahu? (Yıllar öncesinden kalmış bir
defterimden çıktı bu notum. Galiba bu nottan kalkarak uzunca bir
yazı da yazmıştım, onu bulamıyorum.)
İç dedim de... Zaten "iç"tenlik dışardan bakana çoğu
zaman salaş görünür! Aşk, itici düzeyde asosyaldir mesela. Zekanın
saçı başı dağınık, gömleği dışarda, ayakkabı bağları çözüktür.
Bilgelik deseniz, bir lokma bir hırka!
Çıplak ağaçlara bakmayı ve hayatiyetlerinin gücünü şu yaşımda yeni
yeni öğrenmeye başlıyorum demiştim ya... Nasıl da imalar ve
işaretlerle yüklüler! İnsan onlara bakıyor ve "hiç yaprakları olmuş
muydu, yoksa hep böyle miydiler?" diye düşünüyor bazen. Bahar
her seferinde böyle düşünenleri mahcup ediyor.
Ne acayip! Kendi başarısından değil, başkalarının
başarısızlığından zevk alıyor.
Ne gülünç! Sırf başarısız oldu, kaybetti diye kendini derviş
sanıyor.
Belli çevreler var. Bakıyorum, aralarında dürüst insan kalmamış
gibi. "İnandırıcı" olanları, yani rolünü iyi yapanları dürüst
yerine koyup ona inanıyorlar. Acıklı!