Bizim "yerli ecnebi"lerin esas korkusu pasaportlarındaki damga
değil. O sorunların gün gelip aşılacağını bilir ve beklerler.
Hepsinin içini kurt gibi kemiren şey "ruhen sahip oldukları vize"yi
kalıcı biçimde kaybetme ihtimalidir.
Ya "kara kalabalık"la aynı potada eritilip o "üstün/ seçkin
dünya"dan kovulurlarsa?
Ya efendileri onları bir daha tanımazsa?
Bu endişe mahvediyor onları.
O yüzden de (sosyal medyada görüyorsunuzdur) iki gündür kendi
memleketlerini, kendi devletlerini aşağılıyorlar.
Onların bu zehirli dillerine bakıp öfkelenmemek zor.
Ama unutmamalı ki, yakın tarihimizin en temel problemleri şimdi
onlardaki hayal kırıklığı ve endişe duygularında tezahür
ediyor.
Bu satırları okuyan gençlere tuhaf gelebilir...
Ama gerçekten "ruhen" ABD veya Schengen vizelerine sahip olmak diye
bir şey bu ülkede hep vardı.
Bir tür imtiyaz ve seçkinlik hissi...
Benden öncekiler ve benim kuşağım bu türün eski modellerini iyi
tanır.
Komşularımız, akrabalarımız, öğretmenlerimiz falan hep
böyleydi.
Moda'daki (artık yerinde yeller esen) Lozan Kulübü'nde her hafta
sonu beziğe oturduğu için kendini İsviçreli sanan birtakım
insanlar...
Kalamış'taki evinden yıllar boyu çıkıp Eminönü'ne bile inmemiş ama
hâlâ gençliğinde gördüğü Paris'te yaşıyormuş gibi ömrünü tamamlayan
adamlar...