Eminim, siz de benim gibisinizdir..
Son KHK haberlerine, ihraçlara, tasfiyelere bakarken içinizden
"nihayet!" diye geçiriyor ama bir yandan da söyleniyorsunuzdur:
"Hâlâ bitmiyorlar!" Bir de o yakıcı, o dehşet soru tabii...
Ya 15 Temmuz olmasaydı...
OHAL'e duyulan ihtiyaç inkâr edilemeyecek noktaya
gelmeseydi...
Ne yapacaktık?
Bu öyle bir soru ki...
İnsan ancak öfkeyle sıktığı yumruklarına dişlerini kanatacak kadar
bastırarak zihninden uzaklaştırıyor.
17/25 Aralık'tan sonra bürokrasinin büyük kısmının nasıl "kripto
uykusu"na yattığı görülmeyecek bir şey miydi?
Bir dakika, gerçeği söyleyelim...
Millet görüyordu ama siyaset görmeye yanaşmıyordu.
Erdoğan bu mücadelede "yalnızlığı"ndan dem vurdukça, onu daha
da yalnızlaştıran ama FETÖ'yü koruyup kollayan bir sistem tıkır
tıkır işliyordu.
Birkaç savcı, birkaç emniyetçi, birkaç memur bu şehirden alınıp
öteki şehre gönderiliyor; bu sefer orada FETÖ örgütlenmesi
güçleniyordu.
Değişik kesimlerde FETÖ'ye yaranma çabalarına ara verilmediği gibi
üstüne samimiyetsizlikte zirve yapılmıştı.
FETÖ'nün medyasına el konulmasının kimler tarafından "demokrasiye
müdahale" olarak gösterilmeye çalışıldığını hatırlayın!
2016 yazı başında "Hava Kuvvetleri'nde durum kötü" diyen
gazetecileri içeri atmaya çalışan savcıları hatırlayın!
15 Temmuz'a öyle geldik.